15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde yaşanan darbe girişimi sonrasında 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde olağanüstü hal ilan edilmiştir.

 

Bakanlar Kurulu tarafından 22 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazetede Yayımlanan 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin "Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler" başlıklı 2./1. (b) maddesi ile Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen bir kısım özel sağlık kurum ve kuruluşları, özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, vakıf yükseköğretim kurumları ile sendika, federasyon ve konfederasyonların kapatılmasına karar verilmiştir.

 

Yine aynı anılan KHK'nın 2./2. maddesinde ise, kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakının Vakıflar Genel Müdürlüğüne;    kapatılan vakıf yükseköğretim kurumları ile diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Yine aynı maddede bu kurum ve kuruluşlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edileceği, birinci fıkrada sayılanların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamayacağı, devre ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği kararlaştırılmıştır.

 

Mezkûr KHK ile getirilen düzenleme sonrasında, işçilik alacağının tahsiline yönelik açmış olduğu davası ya da icra takibi devam ederken işveren kurum ya da kuruluşun kapatılması ile karşı karşıya kalan işçinin, açmış olduğu dava ya da icra takibinin akıbetinin ne olacağı tartışılmaya başlanmıştır. Yine iş davaları dışında, kapatılan kurumlar ya da şirketlerle ticari münasebeti bulunan ve adı geçen kurumlardan alacağı bulunan gerçek ya da tüzel kişi alacaklılar açısından da benzer bir durum söz konusu olmuştur.

 

Bu kapsamda kapatılan kurum ve kuruluşlardan alacaklı olan gerçek kişi ve tüzel kişilerin mağdur edilmemesi amacını güden Bakanlar Kurulu, kamuoyunda oluşan haklı talepleri de gözeterek bu defa 670 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkarmış ve 17 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlatmıştır.

 

670 sayılı KHK'nın "Devir işlemlerine ilişkin tedbirler" başlıklı 5/1. maddesi uyarınca ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK'lar gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluşların her türlü taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve haklan ile belge ve evrakların; her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye, idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya, Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.

 

Aynı KHK'nın 5/4. maddesi ile de tespite konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle müracaat edilebileceği hüküm altına alınmıştır.

 

Öte yandan 01/09/2016 tarihli mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanan 674 sayılı KHK'nın  "Kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye" başlıklı 19. maddesinin 1. fıkrası ile, terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkilerinin, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredileceği ve devirle birlikte kayyımların görevlerinin sona ereceği;  2. fıkrası ile de olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun atanacağı hüküm altına alınmıştır.

 

674 sayılı KHK' da getirilen bu düzenleme sonrasında, kapatılan kurum ve kuruluşlardan alacağı olan hak sahipleri tarafından olağan üstü hal ilanından önce açılan ve yargılaması devam eden davalarda husumetin TMSF'ye teşmil edildiği; buna karşılık olağanüstü hal ilanı ile yayımlanan 667 KHK ile birlikte kurum ve kuruluşların kapatılması sonrasında açılan davalarda ise mezkûr davaların doğrudan doğruya TMSF'ye husumet yönetilmek suretiyle açıldığı görülmektedir. Oysaki terör örgütü ile bağlantısı tespit edilen şirketlerin tüzel kişiliği devam etmekte;  TMSF ise sadece anılan şirketlerin yönetimi hususunda kayyım olarak görev yapmaktadır. Hal böyle iken mezkûr şirketlerden alacaklı olan hak sahiplerinin açacakları davada husumeti TMSF'ye değil,  ilgili şirketin tüzel kişiliğine tevcih etmeleri gerekmektedir. Aksi halde husumet sorunu ile karşı karşıya kalınması söz konusu olacaktır.

 

Tüm bu düzenlemelerden ayrı olarak 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı RG.' de yayımlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı KHK ile de kapatılan kurum ve kuruluşlardan alacaklı olanları ilgilendiren önemli bir düzenlemeye yer verilmiştir. Mezkûr KHK.' nın " dava ve takip usulü" başlıklı 16. maddesinde; 17.08.2016 tarihi kriter alınmak suretiyle düzenleme yapılması yoluna gidilmiş; bu bağlamda maddenin 1. fıkrasında devam eden davalar; ikinci fıkrasında ise icra takipleri yönünden düzenleme getirilmiştir.

 

Buna göre anılan maddenin 1. fıkrasında olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK lar gereğince kapatılan kurum ve kuruluşların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı KHK nın 5.  maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verileceği; bu kararların duruşma günü beklenmeksizin dosya üzerinden kesin olarak verileceği ve davacılara resen tebliğ edileceği;  ikinci fıkrasında ise yine aynı kurum ve kuruluşlar aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce başlatılan icra ve iflas takipleri ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen takipler hakkında da icra müdürlüklerince, 670 sayılı KHK nın 5. maddesi uyarınca düşme kararı verileceği, bu kararların dosya üzerinden kesin olarak verileceği ve takip alacaklısına resen tebliğ edileceği hüküm altına alınmıştır.

 

Anılan maddenin 4. fıkrasında ise; birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı KHK nın 5 inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceği; idari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabileceği,  idari yargı organının verdiği kararın kesin olduğu, bu sebeple uyuşmazlığın adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

 

Buna karşılık maddenin 3. fıkrasında ise ilk iki fıkradan farklı olarak, olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluşlar ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında ise, 670 sayılı KHK'nın 5. maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verileceği düzenlenmiş, ancak bu davalar yönünden davacı ya da talep sahibi alacaklıya 30 günlük yeni bir başvuru süresi tanınmamıştır.

 

Bakanlar Kurulu tarafından çeşitli tarihlerde yayınlanan KHK'lar bir bütün olarak ele alındığında, özellikle kapatılan kurum ve kuruluşlardan alacağı olan kişilerin nasıl bir yol izleyeceğine dair açık hükümlerin yer almadığı görülmektedir.

 

Özellikle 670 sayılı KHK.' da 60 günlük hak düşürücü sürede idareye başvurabilecek kişilerin kimler olduğu, yine başvuru kapsamına hangi alacakların girdiği;  kıdem, ihbar, UBGT, yıllık izin, fazla çalışma, ücret alacağı gibi işçilik alacaklarının bu madde kapsamında mütalaa edilip edilemeyeceği; yine 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinde bahsi geçen "dava ve icra takipleri" kavramının tüm dava ve icra takiplerini kapsayıp kapsamadığı hususunda tereddütler yaşandığı görülmektedir.

 

İş bu çalışmada, OHAL döneminde yayımlanan KHK.' ların işçilik alacağının tahsili talepli açılan davalara etkisi irdelendiğinden;  gerek 670 sayılı KHK'nın 5/4. maddesi ile getirilen düzenleme ve gerekse 675 sayılı KHK'nın 16. maddesi ile dava ve takip usulüne yönelik getirilen düzenlemenin, işçilik alacağının tahsiline yönelik olarak açılan dava ya da icra takiplerini kapsayıp kapsamadığı hususunun da ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Önemle ifade edelim ki, 670 ve 675 sayılı KHK.'ların metnine bakıldığında, düzenlemenin tüm dava ve icra takiplerini kapsadığı gibi bir sonuca ulaşılmaktadır. Aksi halde bu yönde bir irade taşımayan Bakanlar Kurulu'nun, dava ve takip türleri açısından bir ayrıma gitmek suretiyle konuyu açıklığa kavuşturması beklenir idi.

 

Öte yandan 670 ve 675 sayılı KHK.'ların bir amacının da kapatılan kurum ve kuruluşlardan alacaklı olan hak sahiplerinin alacaklarını elde etmelerine olanak tanımak olduğu gerçeği gözetildiğinde, pekâlâ işçilik alacaklarının da bu maddeler kapsamına girdiğinden söz edilebilecektir.

 

Uygulamada esas sorunun bu noktada yaşandığı görülmektedir. Zira, kıymetli evrak ve fatura gibi alacağın miktarını açık ve kesin olarak gösteren belgelerden farklı olarak, işçilik alacaklarının çoğunlukla yargılamaya muhtaç olması, diğer bir ifadeyle usulünce yapılacak yargılama sonucunda alacağın varlığı ve miktarının saptanacak oluşu karşısında, işçilik alacaklarının bu madde kapsamında ele alınmasının bir çok sakıncayı beraberinde getireceği kuşkusuzdur.

 

Bize göre, miktar ve değeri kesin olarak belli olmayan, dahası hak kazanılıp kazanılmayacağı yapılacak yargılama sonucunda (tanık dinlenmesi, işyeri özlük dosyası ve SGK kayıtlarının tetkiki, bilirkişi görüşüne başvurulması gibi)  işlemler sonucunda mahkeme kararı ile tespit edilecek olan işçilik alacakları yönünden 670 sayılı KHK.'nın 5/4. maddesinin uygulanması söz konusu olamayacaktır. Diğer bir ifadeyle bu alacaklar yönünden kişilerin 60 günlük hak düşürücü süre içerisinde idareye başvuru zorunluluğundan söz edilemeyecektir.

 

Bir an için idareye böyle bir başvuru yapılması gerekliliği kabul edilse dahi, işçinin bu alacaklara hak kazanıp kazanmadığı, şayet hak kazanması halinde alacağın tutarının ne olacağı gibi olguların idari makamlarca tespitinde güçlükler yaşanacağı muhakkaktır.

 

Burada tartışılması gereken hususlardan bir diğeri de 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı RG.' de yayımlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı KHK'nın 16. maddesi ile dava ve takip usulüne yönelik getirilen düzenlemedir.

 

Mezkur KHK.'nın 16. maddesinde 17.08.2016 tarihi kriter olarak alınmış olup, davaların ya da takiplerin bu tarihten önce ya da sonra açılmış olmaları farklı hukuki sonuçlara bağlanmıştır.

 

Buna göre kapatılan kurum ve kuruluşların sahibi olan gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17.08.2016 tarihinden önce açılan veya bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen dava ve takipler yönünden mahkemelerce "ret" kararı, icra dairelerinde" düşme" kararı verilmesini müteakip,  davacı ya da takip alacaklısına idareye başvurmak için yeniden 30 günlük hak düşürücü süre tanınmıştır. Bu düzenleme ile birlikte 17.08.2016 tarihinde önce dava açan ya da icra takibi başlatan alacaklıların haklarını idari başvuru yolu ile elde etmelerinin amaçlandığı söylenebilecektir.

 

Buna karşılık kapatılan kurum ve kuruluşların sahibi gerçek veya tüzel kişiler ile kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri açısından ise mahkemelerce ret ve icra dairelerince düşme kararı verileceği hüküm altına alınmış; ancak bu kişilere idareye başvuru için yeni ve ek bir süre tanınmamıştır. Böylelikle 17.08.2016 tarihi ve sonrasında dava açan ve icra takibi başlatan alacaklıların Maliye Hazinesinden  talepte bulunmaların önü kesilmiş görünmektedir.

 

16. maddede bahsi geçen "davalar" kavramına işçilik alacağının tahsiline yönelik açılan davaların da girdiği düşünüldüğünde, 17.08.2016 tarihinden önce açılan ve Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen dava ve icra takiplerinin ret ve düşme gibi kararlar ile kesin olarak sonuçlandırılacağı; akabinde ise hak sahiplerinin 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde idareye başvurmaları gerektiği, yapılacak idari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabileceği ve idari yargı organı tarafından verilen kararın kesin nitelikte bir karar olduğu düzenleme gereğidir.

 

Görüldüğü üzere HMK gereğince basit yargılama usulünün geçerli olduğu iş yargılamasına konu olabilecek bir hususun, anılan madde ile idare mahkemesi gibi farklı yargılama ilke ve usulleri bulunan, dahası şekli anlamda yargılama ve denetim yapan bir yargı organına bırakılması birçok sakıncayı da beraberinde getirecektir. İş yargılamasının basit yargılama usulüne tabi olması, anılan davalarda yazılı belge ve kayıtlar dışında sıkça tanık deliline de başvurulması, işçiyi koruma ilkesi gereğince uyuşmazlığın çözümünde işçi lehine yorum ilkesine başvurulması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, idari yargı organlarının uyuşmazlığın çözümünde yetersiz kalacağı izahtan varestedir. Bu sebeple biz 16. maddede bahsi geçen "dava" ve "icra takibi" kavramına isçilik alacağının tahsili talepli açılan dava ve icra takiplerinin girmesini sakıncalı bulmaktayız.

 

Öte yandan, 16. maddesinin 4. fıkrasında getirilen düzenleme ile 17.08.2016 tarihi ve sonrasında açılan dava ve takipler yönünden davanın reddine/takibin düşmesine yönelik karar kesin verileceği düzenlenmiş; ancak bu durumda hak sahibine idareye başvurmak için 30 günlük yeni bir süre tanınmamıştır. Bu fıkradan çıkan sonuca göre,  17.08.2016 tarih ve sonrasında işçilik alacağının tahsili talepli olarak açılan dava ve icra takipleri yönünden hak sahiplerinin alacaklarını Maliye Hazinesi ya da Vakıflar Genel Müdürlüğünden tahsil etmelerinin önü kapatılmış bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle hizmet ilişkisinde daha güçsüz konumda olan işçinin alacağına kavuşması oldukça zorlaştırılmış bulunmaktadır. Bu nedenle KHK uyarınca kapatılan ve malvarlığına el konulan işveren kurum ya da şirketten, alacağını tahsil etme imkânı ortadan kalkan işçinin, Maliye Hazinesinin sorumluluğuna gidemeyecek oluşunun hak arama hürriyetini zedelediğini düşünmekteyiz.

 

Sonuç olarak, kapatılan kurum ve kuruşlar aleyhinde işçilik alacağının tahsiline yönelik olarak gerek 17.08.2016 tarihinden önce açılan ve devam eden ve gerekse 17.08.2016 tarihinden sonra açılan ve devam eden dava ve icra takipleri yönünden, mezkur dava ya da icra takibinin Maliye Hazinesi ya da Vakıflar Genel Müdürlüğüne teşmil edilerek sonuca gidilebileceği kanaatindeyiz. Zira, malvarlığına el konulmak suretiyle kapatılan (ve çoğunlukla da ticaret sicilinden de terkin edilen) şirket ya da kurumun taraf sıfatı kalmamaktadır.  Bu durum KHK ile kapatılarak malvarlığına el konulan şirketlerin aktiflerini üstlenen Maliye Hazinesinin, el konulan şirketin pasiflerinden de sorumlu olması gerektiğinin bir sonucu olmak gerekir.

 

Buna karşılık tüzel kişiliği devam etmekle beraber 674 sayılı KHK ile TMSF'nin kayyum olarak atandığı şirket ve kurumlar yönünden ise husumetin ilgili şirket ya da kuruma tevcih edilerek sonuca gidilmesinin gerçekçi bir sonuç olduğunu düşünmekteyiz.11.11.2016

 

Av. Musa ADIYAMAN

11 Kasım 2016 Cuma
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.