T.C.
Yargıtay
21. Hukuk Dairesi
2015/12259 E. , 2016/6381 K.
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazası neticesinde uğranılan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı şirkete karşı açılan davanın kabulüne, müteveffa davalı şirket müdürü.. mirasçısı çocukları yönünden mirası reddetmeleri nedeniyle davanın reddine, mirası reddetmeyen mirasçı eş yönünden ise, müteveffa davalı .'in şahsi kusuru bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyize konu uyuşmazlık; iş kazası neticesinde uğranılan cismani zarar nedeniyle açılan tazminat davalarında, limited şirket yetkilisi ve müdürü olan gerçek kişinin tazminattan sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Günümüzde işletmelerin ve iş kapasitelerinin genişlemeleri, işverenin tek başına ve bizzat işi yönetmesini, iş yasalarından ve sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesini olanaksız kılmaktadır. Özellikle sermaye şirketi olan tüzel kişi işverenin, zaman zaman toplanarak yönetime dair kararlar alan organlarının, sürekli olarak işleri doğrudan doğruya idare etmesi mümkün değildir. Bu durumda, şirket yönetimine yardımcı olacak gerçek kişilerin işveren vekili olarak iş yerlerinde çalıştırılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 4. bendine göre; işveren adına hareket eden ve işin, iş yerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere, işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Aynı maddenin 5. bendine göre de İş Kanununda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 12. maddesinin 2. fıkrasına göre işveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Gerek İş kanunu Gerekse 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre; bir kimsenin işveren vekili sıfatını kazanabilmesi için; işyerinde işveren adına hareket etmesi ve işin ve işyerinin yönetiminde görev alması gerekir.
Öte yandan Mülga 506 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinde de işveren vekili, "İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler" şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki, "Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur." hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında, şayet işyeri işveren vekilince yönetiliyorsa, maddelerde gösterilen "işveren" deyiminin yerine "işveren vekili" deyimi ikame olunacak ve işverenin sorumlu olduğu durumun sonuçlarına işveren vekili de katlanmak zorunda kalacaktır.
İş Kanunun, işveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı muamele ve yüklemlerinden doğrudan doğruya işverenin sorumluluğunu kabul eden ilgili maddesi, işveren ile işveren vekili arasında doğrudan doğruya temsil ilişkisi bulunduğunu gösterir. Şu halde işveren vekili işveren adına ve hesabına hareket eden ve yaptığı hukuki işlemler ile onu alacaklı ve borçlu kılan kimsedir. Bu anlamda işveren vekili teknik yönden bir işveren temsilcisidir.
İş kazalarında olay, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik İlkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu, yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında, ilke olarak, iş akdinden doğan işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin ve dolayısıyla da işveren vekilinin, işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, bu hususta gerekli şartları sağlamak ve ilgili araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu'nun 77. maddesinde öngörülen koşullar göz önünde tutularak ve özellikle işverenin niteliğine göre, iş yerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün ilgili maddeleri incelenmek suretiyle, işverenin ve işveren vekilinin iş yerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir )
Sonuç itibariyle, iş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında; iş kazasında kusuru olduğunun tespiti halinde, işveren vekili de, işveren yanında zarardan sorumlu olacaktır.
Somut olayda, yargılamaya konu iş kazasıyla ilgili Mahkemesi'nin Esas, Karar sayılı ceza dava dosyasında işveren şirket müdürü ..'in sanık sıfatıyla yargılandığı, sanığın asli kusurlu kabul edilerek hakkında hüküm kurulduğu, Mahkemece itibar olunan 28.10.2013 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise davalı işveren şirketin %50, davacının %50 kusurlu kabul edildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılacak iş, Ceza Dava Dosyasının dosya arasına getirtilerek, ticaret sicili kayıtlarına göre müteveffa davalı ..'in şirket müdürü ve dolayısıyla da işveren vekili olduğu gözetilerek, iş kazasının meydana gelmesinde işveren vekili olarak kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak, Yargıtay denetimine elverişli kusur raporuna göre mirası reddetmeyen eşin tazminattan sorumlu olup; olmadığı hakkında bir karar verilmesiyken, yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek yetersiz rapora itibar edilmek suretiyle mirası reddetmeyen eş hakkında davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozma nedenidir.
3- Somut olayda Mahkemece hüküm altına alınan maddi tazminata uygulanacak faizle ilgili hataya düşüldüğü görülmektedir. Zira dava dilekçesinde fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere davacı için 2.000,00 TL, maddi tazminatın olay tarihinden yasal faizle tahsili istenmiş, 10.04.2015 tarihli ıslah dilekçesinde ise maddi tazminat istemi davacı için 747.550,00 TL'ye artırılmıştır. Bu kapsamda 10.04.2015 tarihli ıslah dilekçesinin faiz isteğini de kapsadığı açıktır. Öte yandan iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat davalarında faizin zararın meydana geldiği olay tarihinden itibaren yürütüleceği, haksız eylemle birlikte zarar veren bakımından temerrüte düşüldüğünün kabulünün gerektiği Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarındandır. Hal böyle olunca da davanın niteliğine ve davacılar vekilinin ıslah dilekçesinde faiz başlangıcı yönünden talebini daraltıcı bir beyanının bulunmamasına göre hüküm altına alınan tazminatların tamamına haksız eylemin meydana geldiği tarihten itibaren faize karar verilmek gerekirken, ıslahen artırılan maddi tazminat kısımları için faizsiz tahsile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine 11.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.