T.C.

        YARGITAY

8.HUKUK DAİRESİ 

2014/7278 E.  ,  2014/9449 K.

"İçtihat Metni"

 

MAHKEMESİ : Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/05/2011
NUMARASI : 2011/85-2011/232

M.. K.. ile İ.. B.. aralarındaki tapu iptali, tescil ve alacak davasının kısmen reddine, kısmen kabulüne dair Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 10.05.2011 gün ve 85/232 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı, dava dilekçesinde 1963 yılında Orta İlçesinden, Çubuk İlçesine geldiğini, tarla niteliğinde bulunan taşınmazı 1963 yılının değeriyle 16.000 TL'ye satın aldığını ortak aldıkları tarlanın imar gördüğünü, yol geçirilmesi nedeniyle 4 parçaya bölündüğünü, ikişer parsel olarak paylaştıklarını, imar sonucunda davalının payına düşen 2 parselin davalı tarafından kendisine satıldığını, 800.000 TL bedel ödediğini, acil paraya ihtiyacı olduğundan o tarihte 550.000 TL'sini peşin ödediğini, 250.000 TL borcu kaldığını, parsellerden birisinin tapusunun ödemeyi yapınca aldığını, dava konusu Y. Mahallesi, 12688 ada 2 parselin tapusunu da kalan bakiyeyi ödeyince alması gerektiğini, bakiye borcun 150.000 TL'sini 1963 yılında babasına ödemiş olduğunu, halen davalıya 1963 yılından kalan bakiye 100.000 TL'si kaldığını, 1963 yılından beri davalıdan satın aldığı dava konusu parseli kullandığını, üzerine ağaçlar diktiğini, odunluk ve kömürlüğü bulunduğunu, davalı İbrahim tarafından kendisine karşı müdahalenin önlenmesi davası açıldığını, daha sonra açılmamış sayılmasına karar verildiğini açıklayarak, 1963 yılından kalan bakiye 100 TL paranın güncellenmesi yapılarak karşı tarafa ödenmesi ve ödemeden sonra 2688 ada 2 sayılı parselin tapu kaydının iptaliyle adına tapuya kayıt ve tesciline, bu mümkün değil ise 1963 yılında dava konusu taşınmazlar için anlaşma sonucu 800.00 TL'sinin parsellerden birinin tapusunun alınması nedeniyle alınmayan tapu için kalan bakiyenin hesap edilerek denkleştirici adalet ilkesi gereğince bu günkü alım gücüne ulaştırılarak istirdatına, dava konusu taşınmaz üzerine dikilen ve yetiştirilen ağaçların bedelleri ile odunluk ve kömürlüğün bedellerinin kendisine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.


Dava dilekçesi davalı İ.. B..'ın eşine tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamış, cevapta vermemiştir.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının reddine, davacının taşınmazın bedeline ilişkin isteğinin kabulü ile 32,18 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine hüküm davalı İ.. B.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapulu taşınmazın haricen satın alınması nedeniyle tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde geçersiz sözleşmeye dayalı bedelin tahsili isteğine ilişkindir.


Yerel mahkemece 24.11.2009 tarih ve 2009/115 Esas, 2009/644 Karar sayılı kararıyla tapu iptali ve tescil davasının reddine, 32,18 TL taşınmaz bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesi ve hükmün davalı İbrahim vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 23.11.2010 tarih ve 2010/2744 Esas, 2010/5584 Karar sayılı ilamı ile 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Anayasa'nın 141.maddesi gerekçe gösterilmek suretiyle kısa kararla gerekçeli kararın farklı olduğu (kısa kararda 47.963 TL, gerekçeli kararda ise 32,18 TL yönünden karar verilmiştir) gerekçesiyle usulden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.


Davacı vekili, 24.03.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000 TL üzerinden dava açıldığını ancak yapılan bilirkişi incelemesi ile taşınmazlar üzerinde bulunan ağaçların bedelini 700 TL vekil edeninin ödediği paranın bugüne kadar uyarlanması halinde ederinin 31.318 TL olduğunu, buna göre toplam alacağın 32,18 TL olduğunu açıklayarak ıslah harcını da yatırmak suretiyle söz konusu miktarın işlemiş ve işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı vekili ise 28.03.2011 tarihli süresi içinde verilen cevap dilekçesiyle ıslah dilekçesinin 24.03.2011 tarihinde kendisine tebliğ edildiğini, zamanaşımı itirazının olduğunu, bu nedenle ıslahı kabul etmediklerini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.


Mahkemece 22.03.2011 tarihli yargılama oturumunda bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Kural olarak, bozmadan sonra ıslah yapılamaz. Ancak mahkemece uyulan bozma ilamı usule ililşkin ise, bu takdirde bozmadan sonra ıslah yapılması mümkündür. Bu bakımdan esasa ilişkin bir bozma söz konusu değil ise, 04.02.1948 tarih ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uygulama alanı bulamaz. Doktrinde ağırlıklı görüş de; usuli bozmadan sonra ISLAHIN mümkün olduğu yönündedir. ( 8. HD 23.12.2013 tarih ve 2013/15414 Esas 2013/19691 Karar)


Mahkemece ilk kararla tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmiş olup, bu hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmediğinden bu yön davacı bakımından kesinleşmiş bulunmaktadır. Mahkeme'nin yeniden tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesi kesinleşen ve açıklanan durum karşısında hukuken bir değer taşımaz ve yok hükmünde sayılmalıdır. 


Dava konusu 5039 ada 2 sayılı parselin esası tapulamanın 13 ada 9 sayılı parseli olup, 1963 yılında taşınmaz tapulu olduğu halde taraflar arasında sözlü alım satıma konu yapılmış, bu konuda tapuda resmi şekilde yapılmış bir intikal olmadığı gibi, adi yazılı bir sözleşme de söz konusu değildir. Tapulu taşınmazların alım ve satımları TMK'nun 706, TBK'nun 237, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26, Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89.maddeleri gereğince resmi şekilde yapılmadığı sürece hukuken geçerli bir sonuç doğurmaz ve alıcısına herhangi bir hak bahşetmez. Bu bakımdan tapu iptali ve tescil davasının olumlu sonuçlanması zaten mümkün değildir. Kaldı ki tapu iptali ve tescile ilişkin ret kararı davacı tarafça temyiz edilmediğinden az önce açıklandığı gibi kesinleşmiş ve kesin hüküm halini almıştır.


10.07.1940 tarih ve 1939/2 Esas, 1940/77 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre " haricen yapılan taşınmaz ve mal satışından dönüldüğünde, satış bedelini geri vermeyen taraf taşınmaz malın kendisine verilmesi için karşı tarafı zorlayamaz. Verdiği bedel kendisine geri verilmeyen taraf parası geri verilinceye kadar yararlandığı ürünleri ödemek ve ecrimisil vermekte hükümlü tutulamaz," yine 07.06.1939 tarih, 196/31 Esas, 1939/47 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na göre de" taşınmazın haricen satışına ve satışının vaadine ilişkin işlemler kanunen muteber bulunmamış ise de, satıcının bu işle görevli memur önünde ferağın icrasını ve aksi taktirde almış olduğu bedelin geri verileceğini taahhüt etmiş ve alıcıyla aralarında kararlaştırılmış bulunan bedeli bu şartla alıcıya vereceğini taahhüt etmiş ise bu gibi uyuşmazlıklar, Borçlar Kanunu'nun 125.maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına bağlıdır.


Zamanaşımı süresinin başlangıcı ferağ'dan cayma ve imtina tarihidir" denilmektedir. Bu durum karşısında somut olayda zamanaşımının başlangıcı davanın açıldığı tarih olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu durum karşısında söz konusu davada zamanaşımı olgusunun gerçekleşmediği ve 10 yıllık sürenin henüz dolmadığı açıktır. Davalı İbrahim tarafından davacıya karşı 03.08.2009 tarihinde men'i müdahale davasının açıldığı tarihte göz önünde tutulduğunda yine Borçlar Kanunu'nun 125 (TMK. m. 146.) maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresi de dolmamıştır. Bu bakımdan davalı tarafın zamanaşımına yönelik itirazı yerinde görülmemektedir. Her ne kadar kural olarak bozmadan sonra ıslah yapılamaz denilmekte ise de, Dairenin 23.11.2010 tarihli bozma ilamı esasa ilişkin olmayıp usul yönünden bir bozma olduğundan bu tür bozmalardan sonra ıslahın yapılmasına engel bir durum söz konusu olamaz. 


Bundan ayrı davacı dava dilekçesinin dava değeri bölümünde ; " 10.000 TL kıymet taktirinden sonra değerin fazla çıkması halinde harç ikmali yapılacaktır " ibaresi ile davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu anlamı çıkmakta olup, bu ibarenin bu şekilde yorumlanması ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunun kabulü gerekir. 


Davacı ve vekili uyarlanmaya esas alınacak parasal miktar konusunda çelişkili beyanlarda bulunduğu dosya kapsamıyla sabittir. Davacı dava dilekçesinde oldukça karışık rakamlar vermiş olup, kesin uyarlamaya esas alınacak bir rakamı ortaya koyamadığı ve dilekçenin bu yönüyle iyi kaleme alınmadığı anlaşılmaktadır. Bundan ayrı davacı 20.10.2009 tarihli yargılama oturumunda, "...ben parsel numaralarını hatırlayamadığını toplam 1.600 TL ödediğini, 800 TL'nin kendisine, 800 TL'nin de davalıya düştüğünü, davalıya 100 TL borcu kaldığını" bildirmiş, sonra 12.11.2009 tarihli yargılama oturumunda ise davalıyla 4 adet parseli 1.600 TL'ye aldıklarını 8.000 TL kendisi, 8.000 TL'nin davalı tarafından ödendiğini, fakat onun paraya ihtiyacı olunca onun yerlerini de üç ay sonra satın aldığını 7.900 TL ödediğini, bu parselden 100 TL borcu kaldığını, olayın 1963 yılında geçtiğini" açıklamıştır. 


Çubuk Sulh Hukuk Mahkemesi'nin dava dosyası içinde bulunan ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilen 31.07.2009 tarih ve 2008/712 Esas, 2009/602 Karar sayılı dava dosyasında bu davada davalı durumunda bulunan (eldeki davada davacı) M.. K.. 03.11.2008 tarihli yargılama oturumundaki beyanıyla 30.12.2008 tarihli cevap dilekçesinde yazılı bedelle ilgili açıklamalarında birbirleriyle çelişkili olduğu saptanmıştır. Ancak men'i müdahale davasının davacısı İbrahim Korkmaz Çubuk Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2008/12 Esas sayılı dava dosyasının 24.10.2008 tarihli yargılama oturumu tutanağına geçen beyanında; " dava dilekçesini tekrar ettiğini, dava konusu parselin 1963 yılında 3.000 TL'ye satın alındığını, 2-3 sene sonra 2.400 TL'ye davalıya sattığını, 1.200 TL'sini aldığını, M.. K..'ün 1.200 TL'yi de vermediğini, tapu maliki olduğunu, vergisini de kendisinin ödediğini, tüm ihtarlara rağmen davalı M.. K..'ün kalan parayı ödemediğini bildirmiş" eldeki dosyada davalı İbrahim vekili, 07.03.2011 tarihli dilekçesinde 1.200 TL'nin verildiğinin doğru olduğunu ancak 500 TL paranın vekil edeni tarafından tapusunu M.. K..'e verdiği taşınmaza ilişkin olduğunu, dava konusu yapılan taşınmazlarla ilgisi bulunmadığını bildirmiş, temyiz dilekçesinde ise sadece 1.200 TL verildiğini açıklamış, 500 TL'dan da söz etmemiştir.


Davalı vekilinin diğer yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 


Saptanan ve oldukça karmaşık olan bedelle ilgili bu somut olgular karşısında men'i müdahale davasında davacı sıfatıyla beyanı alınan İ.. B..'ın 2.400 TL bedeli kabul etmesi ve davacı M.. K..'ün de az önce açıklanan bedel yönündeki çelişkili beyanları nedeniyle 2.400 TL'ye satıldığı anlaşılan taşınmaz bedelinin paranın verildiği ve ilk tapu kaydının davacı M.. K..'e devredildiği 04.05.1964 alım satım tarihi esas alınmak suretiyle bu tarihten itibaren TEFE-TÜFE ENDEKSLERİ, ALTIN, DÖVİZ, ENFLASYON ENDEKSLERİ ile MEMUR VE İŞÇİ ÜCRETLERİNDEKİ ARTIŞLAR gözetilmek suretiyle ve denkleştirici adalet ilkeleri de gözetilerek uyarlaması yapılarak davanın açıldığı 18.02.2009 tarihine kadar ulaştığı değerin konunun uzmanı bir Mali Müşavir kişiye dosya tevdii edilmek suretiyle saptanması, kendisinden gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken konunun uzman olmayan inşaat mühendisine uyarlamak yapılmak suretiyle sonuca gidilmesi doğru değildir. 


Davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 476,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 13.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

2 Aralık 2017 Cumartesi
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.