T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2016/8580 E. , 2017/16635 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı ... vekili, dava konusu 7003 parsel sayılı taşınmazın vekil edeni tarafından 1966 yılında satın alındığını, ancak tapu kaydında kimlik bilgileri bulunmayan .... isimli kişilerin yer aldığını açıklayarak, 40 yılı aşkın süredir vekil edeninin zilyetliğinde bulunan 7003 parsel sayılı taşınmazda .... adlarına kayıtlı hisselerin iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Yargılama sırasında .... ölümü üzerine davaya mirasçıları tarafından devam edilmiştir.
Davalı ... vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılar savunmada bulunmamışlardır.
Mahkemece; bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama neticesinde, kadastro öncesi sebeplere dayalı olarak açılan davanın 3402 sayılı Yasa'nın 12/3 maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın HUMK nun 179. maddesi gereğince reddine ilişkin önceki hüküm; Dairenin 14.03.2011 tarih 2010/4547 Esas, 2011/1400 Karar sayılı ilamı ile özet olarak " Davacı vekili dava dilekçesinde, çok açık yazmamakla birlikte ileri sürdüğü maddi olaylar TMK.nun 713/2.fıkrasını çağrıştırmaktadır... TMK.nun 713/2. maddesi uyarınca açılan tapu iptali ve tescil davalarında, taraf teşkilinin yargılama sırasında yerine getirilmesi mümkündür.. Kayıt malikleri bulunan ... ve ...'nin sağ olup olmadıkları yönünde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, sağ olduklarının belirlenmesi halinde yöntemine uygun biçimde dava dilekçesinin kendilerine tebliği ve davanın bulunduğu haliyle yürütülmesine çalışılması, ölmüş olduklarının saptanması halinde ise, veraset belgelerinin alınması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, veraset belgesi sunulduğunda davacıların mirasçılarına davanın yöneltilmesi, HUMK.nun 75, 213 ve 230.maddeleri uyarınca davacı vekili isticvap edilerek TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan 3 hukuki sebepten hangisine dayandığının sorulması, böylece TMK.nun 713/1 ve 2.fıkralarında yer alan tüm olumlu ve olumsuz koşulların saptanması..." gereğine işaret edilmek üzere bozulmuş, uyulan bozma ilamı neticesinde yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir.
Davacı taraf dava dilekçesinde, dava konusu taşınmazı 20.08.1966 tarihinde haricen satın aldığını, o tarihten bu yana malik sıfatı ile zilyet olduğunu, malik olarak görünen ..... kimlik bilgilerine ulaşılamadığını bildirmiş, bozma sonrası 21.10.2014 tarihli yargılama oturumunda ise " davamızı Yargıtay bozma ilamında belirtilen TMK 713. Maddesinde yer alan sebeplere istinad etmiyoruz, bizim istinadımız dayanak noktamız söz konusu taşınmazı 1966 tarihinde muhtarlığın yapmış olduğu satışa binaen satın aldık, aldığımız arazinin üzerindeki söz konusu malik gözüken kişilerin hak sahibi olmadığı, mülkiyet hakkımıza dayanarak tapu iptal ve tescil istiyoruz" şeklinde beyanda bulunmuştur.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, TMK'nun 713. maddesine dayalı kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik ve tapulu taşınmazın haricen satın alınması hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, kadastro tespit öncesi ve sonrası devam eden zilyetliğe dayanarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Dava konusu taşınmaz, 13.4.1984 tarihinde yapılan kadastro çalışmalarında, 25.1.1937 tarih 33 sıra tapu kaydına istinaden .... hademesi.... ve beslemesi ... adlarına, 3014 ve 3015 numaraları vergi kayıtlarına dayalı olarak da .... adına hisseleri oranında tespiti yapılmış, 11.09.1984 yılında kesinleşmiştir. Şu halde, taşınmaza ait kadastro tutanağının 11.09.1984 yılında kesinleştiği, davanın ise 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 27.7.2007 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, Mahkemece tespit öncesi neden bakımından 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi gereğince hak düşürücü süre dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ne var ki, davacı aynı zamanda kadastro tespit sonrası zilyetliğe dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde de bulunmuştur. Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün bulunmamaktadır. Yargıtayın ve Dairemizin sapma göstermeyen uygulamaları bu yöndedir. Ancak, Kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanun'un açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2 maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, "aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya yirmi yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Dava dilekçesi ve yargılama oturumlarındaki beyanlara göre, davacı tarafın kadastro tespiti sonrasındaki talebinin, TMK.nın 713/2. maddesinde yazılı bulunan tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamadığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Kanunun açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK'nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca "tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir.
Somut olaya gelince; az yukarıda açıklandığı üzere dava konusu taşınmaz 25.1.1937 tarih 33 sıra tapu kaydına istinaden .... hademesi....r ve beslemesi ... adlarına tespiti yapılmıştır. Tapu kaydı, tedavül kayıtlar ve kadastro tutanağındaki açıklamalara göre kayıt malikleri.... ve bilinen kişi olup, maddede yazılı koşulların gerçekleştiğini kabule olanak bulunmamaktadır.
Davacı vekilinin, 21.10.2014 yargılama oturumundaki beyanının irdelenmesine gelince, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla, tapulu taşınmaz üzerindeki zilyetliğin mülkiyeti kazandırıcı etkisi bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalar nedeni ile Mahkemenin gerekçesi kadastro tespit öncesi neden bakımından kısmen doğru, kadastro tespitinden sonraki neden için doğru değil ise de, ret kararı sonuç itibariyle doğru görüldüğünden davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sonucu itibariyle doğru görülen mahkeme hükmünün İİK'nun 366. ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 438. maddesi uyarınca ONANMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 29,20 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 2,20 TL'nin temyiz edenden alınmasına, 12.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2012/14042 E. , 2013/783 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
... ve ... ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 25.01.2011 gün ve 55/76 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar ..., ..., ..., ... ve diğer davalılar vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar ... ve ... vekili, davacılar ile davalılar murisi arasında yapılan 13.01.1996 tarih ve ... yevmiye nolu noter satış sözleşmesi ile, davacılar tarafından satın alınan taşınmazlardan 468 ada 14 parselin davacılar adına tescil edilmişken 468 ada 15 parselin imar uygulaması sonucunda davalılar murisi ... adına tescil edildiğini açıklayarak, tapuda davalılar murisi adına kayıtlı hisselerin iptali ile adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., 19.04.2010 tarihli cevap dilekçesinde tapulama işlemine süresi içinde itiraz edilmediğini, murislerine ait taşınmaz 6.000 m2 iken imar uygulaması sonucunda kendilerine daha az yer verildiğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, harici satım ve kazanmayı sağlayan zilyetlik, hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK'nun 713/1, ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş ise de, Mahkemenin bu görüşüne katılmak mümkün değildir.
Dosya içinde bulunan dava konusu taşınmaza ait tapulama tutanağı örneğinden, dava konusu taşınmazın 1956 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucunda tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır. Davacılar kadastro sonrasında tapulu bulunan taşınmazın kayıt maliki ... tarafından 13.01.1996 tarihinde kendilerine satıldığını iddia etmiştir. Davacılar tarafından sunulan ve davaya dayanak teşkil eden Noterce düzenlenen senetler, zilyetliğin devrine ilişkin olup satış vaadi niteliğinde değildir. 468 ada 15 sayılı parsel tapuda kayıtlı bir taşınmaz olup, TMK'nun 706,Borçlar Kanunu'nun 213 (6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 237. maddesi), 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26 ve Noterlik Kanunu'nun 60 ve 89. maddeleri gereğince tapulu taşınmazın satışı resmi şekle tabidir. Resmi şekil şartı ispata ilişkin olmayıp geçerlilik şartı niteliğinde olmakla satış resmi şekilde yapılmadığından Hukuken geçerli bir sonuç doğurmaz ve alıcıya herhangi bir hak da bahşetmez. Öte yandan tapulu taşınmazda sürdürülen zilyetliğin de herhangi hukuki sonucu bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 554,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 24.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
5 Eylül 2018 Çarşamba