T.C.

             YARGITAY

     20.HUKUK DAİRESİ

2016/14017 E.  ,  2017/10597 K.


"İçtihat Metni"

 

MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:


K A R A R


Davacılar vekili 12.05.2008 tarihinde; 2001 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında eski tapu kaydı uygulanmak suretiyle davacıların murisi adına tesbit gören 83 ada 23 parsel sayılı taşınmazın 81,59 m2'lik kısmının Hazinenin açtığı kadastro tesbitine itiraz davasında kıyı kenar çizgisiiçerisinde bırakıldığını, bahse konu ... Kadastro Mahkemesi'nin 2005/4-2007-22 sayılı kararının 03/12/2007 tarihinde kesinleştiğini, bu nedenle kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan taşınmaz bedellerini talep zorunluluğu doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 20.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Daha sonra 28.09.2009 havale tarihli ıslah dilekçesiyle toplam 350.037,38.-TL tazminat isteğinde bulunmuştur.Davalı Hazine; davanın reddini savunmuştur. 


Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 20.000 TL tazminatın dava tarihi olan 12.05.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte yine 156.809,39 TL tazminatında ıslah tarihi olan 28.09.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm tarafların temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince bozulmuştur.


Hükmüne uyulan Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.06.2012 gün ve 2012/4945 E. - 2012/7351 K. sayılı bozma ilâmında özetle; "...davacıların, kadastro tespiti öncesi miras bırakanlarının tapu ile malik olduğu taşınmazın kısmen kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle, hükmen kıyıda bırakılan bölüm bakımından tazminat isteğiyle eldeki davayı açtıkları, mahkemece yapılması gereken işlemin, tapu kaydının kapsamının tayin edilmesi, kadastro tespiti sırasında uygulanan tapu kaydının kapsamında kalan bir kısım yer Kadastro Mahkemesi kararına dayalı olarak kıyıya terkin edilmiş ise, ancak bu bölüm bakımından kayıt malikinin tazminata hak kazanacağının gözetilmesi olduğu, şayet kıyıya terkin edilen bölüm, yapılacak uygulama neticesinde kayıt kapsamında kalmıyor ise, bu bölümle ilgili davacının mülkiyet hakkının bulunduğundan söz edilemeyeceği ve buna bağlı olarak da tazminat istenemeyeceğinin kuşkusuz olduğu, oysa; mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20 ve Türk Medeni Kanununun 719. maddeleri gözetilmek suretiyle uygulama yapılmadan ve kayıt kapsamı belirlenmeden ve ayrıca Kadastro Mahkemesinin kararı bu yönde irdelenip değerlendirilmeden, doğrudan doğruya davacının tazminata hak kazandığının kabulünün doğru olmadığı, davanın konusu olan bir taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev'i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa imar durumu vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir; arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiyatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınmasında zorunluluk bulunduğu, bunun sonucu olarak, arsa niteliğindeki taşınmazın emsalinin üstün ve eksik yönleri belirlenip karşılaştırma yapılarak zeminine; resmi birim fiyatları esas alınıp yıpranma payının düşülerek üzerindeki muhdesat durumuna göre değerinin saptanması; taşınmazın tarım arazisi olması halinde net gelir üzerinden bilimsel yollarla değerinin belirlenmesi; her iki halde de yıpranma payının varsa değer kaybının düşülmesi, emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; bu yönden mahkemece de re'sen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması icap edeceği,esasları yukarıda gösterilen tespitler yapılırken çekişmeli taşınmazın niteliğinin diğer deyişle arsa veya arazi olduğunun 17.4.1998 tarih 1996/3 esas ve 1998/1 sayılı İnançları Birleştirme Kararı içeriği ve sonucu ile birlikte gözetilmesi gerekeceği, diğer yandan, Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararında değinildiği gibi, Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan bir taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı (1/1000 ölçekli) imar planı ile iskan sahası olarak ayrılan yerlerde bulunması; imar planında yer almayan taşınmazın arsa sayılabilmesi için ise, Belediye veya mücavir alan sınırları içinde ve Belediye hizmetlerinden yararlanan meskun yerler arasında yer alması zorunluluğunun da dikkate alınması, bu tür bir davanın, davacının taşınmaz mülkiyetini yitirdiğinin kesinleştiği (iptal ve tescil davası kararının kesinleştiği) tarihten sonra açılabileceği; mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle taşınmaz değerinin tespiti ve taşınmaz üzerinde bir bina var ise, kişinin yapılanmada iyiniyetli sayılıp sayılamayacağının tespiti bakımından bu binanın ne zaman ve hangi aşamada yapıldığının da gözden uzak tutulmaması gerektiği,Somut olaya gelince; tapu iptal kararının kesinleştiği tarih yerine dava tarihi itibariyle değerlendirme yapılmış olmasının doğru olmadığı gibi, çekişmeli taşınmaz üzerindeki binanın tapu iptal kararının kesinleştiği tarihteki durumunun gözetilmemesinin de isabetsiz olduğu,Hal böyle olunca, yerinde keşif yapılmak suretiyle kadastro tespitine uygulanan tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve davacıların tapu kaydı kapsamında kalıp da, anılan kadastro mahkemesi ilamıyla tespit dışı bırakılan bölüm söz konusuysa, bu kısım bakımından yukarıdaki ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı" gereğine değinilmiştir.


Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulü ile, 229.968,23 TL tazminatın 20.000 TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, 209.968,23 TL'sine ise ıslah tarihi olan 28/09/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.Mahkemece bozma ilamına uyularak taşınmazın kadastro tespitine esas alınan tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesi ile davacıların tazminat hakları olduğu belirlenerek hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Ancak; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05/03/2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29/09/2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15/12/2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerledirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK'nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava, taşınmazların mülkiyetlerinin yitirilmesine ilişkin kadastro tespitine itiraz davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir. 


Somut olaya gelince tazminat konusu 83 ada 23 parsel sayılı taşınmaz 1956 da tescil ilamı ile oluşan ve daha sonra revizyon gören 29/07/1977 tarih 24 nolu tapu kaydına dayanarak... adına tespit edilmiş, Hazine tarafından kadastro tespitine itiraz davası açılmış ve mahkemenin 2005/4-2007/22 sayılı kararı ile taşınmazın 81,59 m2 kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeni ile bu kısmın tespit harici bırakılmasına karar verilmiş, söz konusu hüküm Yargıtay denetiminden geçerek 03/12/2007 tarihinde kesinleşmiş, 12/05/2008 tarihinde davacılar eldeki davayı açmışlardır.Tazminat istemine dayanak taşınmazın kadastro sırasında uygulanan tapu kaydı kapsamında kalmasına rağmen bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesi ile tespit harici bırakılmasına karar verildiğine göre, tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğu, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacıların zararı, kadastro mahkemesinin kararının kesinleştiği 03/12/2007 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir. Tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.


Ne var ki; hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda; arsa vasfında olan taşınmazın kadastro mahkemesinin ilamının kesinleştiği tarihteki değeri değil bu ilama ilişkin Yargıtay onama ilamının tarihi olan 18/09/2007 tarihindeki metrekare değeri belirtilmiş, değer belirlenirken emsal metodu kullanılmış, ancak bilirkişilerce emsal alınan taşınmazın kadastro parseli emsal taşınmazın ise imar parseli olduğu belirtilerek %40 DOP değeri eklenmişse de; dosya kapsamından dava konusu taşınmazın kadastro parseli, emsal alınan taşınmazın ise imar parsel olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan yapının değeri belirlenmişse de, Bayındırlık Bakanlığından resmi birim fiyatları dosyaya getirtilmediğinden rapor içeriğini denetlemek mümkün olmamıştır.Bu durumda somut olayda davaya konu taşınmazın değerinin yöntemine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.


Bu nedenle, mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki (kadastro mahkemesi kararının kesinleştiği 03/12/2007 tarihi) karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, taşınmaz üzerinde bulunan binanın Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re'sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan metrekare değerleri, ilgili belediye başkanlığı emlak vergi dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise kadastral arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.Kabule göre; davacılar ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmadıkları halde ıslah edilen kısım için de ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faize karar verilmiş olması da doğru değildir.


SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 14/12/2017 günü oy birliği ile karar verildi.

 

16 Mayıs 2018 Çarşamba
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.