T.C.

YARGITAY

20.HUKUK DAİRESİ

2017/5749 E. - 2017/4047 K.


"İçtihat Metni"

 

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili 30/10/2013 tarihli dava dilekçesi ile; davacının dava konusu ... köyü 412 parsel sayılı taşınmazı tapu siciline güvenerek 3.666,00 m² olarak satın aldığını ve bunun bedelini ödediğini ancak daha sonra kadastro yenileme çalışmaları sırasında her nasılsa taşınmaz tapuya 2.666 m² olarak tescil edildiğini ve dosya arasına alınan solhan asliye hukuk mahkemesinin 2012/209 E. - 2013/120 K. sayılı dosyasının da gerçek zeminin 3.666 m² olduğunun tespit edildiğini, davacının tapu siciline güvenerek işlem yapmış olup bu nedenle zarara uğradığından zararın tazmininin gerektiğini belirterek 1000,00.-TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.


Davacı vekili 25/11/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını toplamda 17.030,00.-TL'ye artırmış ve ıslah harcını da yatırmıştır.
Mahkemece davanın kabulü ile,


1) 17.030,00.-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı Hazine'den tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
2) Davalı Hazine yönünden açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. 


Dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.


Mahkemece yapılan inceleme, araştırma hükme yeterli değildir. Şöyle ki; dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... köyünde yapılan tesis kadastrosu sırasında 412 parsel sayılı taşınmazın 3666 m² yüzölçümüyle tespit ve tescil edildiği, davacının bu taşınmazı tespitteki yüzölçümü ile 29/07/2009 tarihinde tapu malikinden satın aldığı, 2012 tarihinde 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosunda, taşınmazın 101 ada 145 parsel sayısı ve 2616 m² yüzölçümü ile tespit edildiği, anılan çalışmaya karşı davacı tarafından kadastro komisyonuna itiraz edildiği, davacının itirazının komisyonca reddedildiği ve taşınmazın 2616 m² yüzölçümü ve 101 ada 145 parsel sayısı ile tapuya tescil edildiği, bunun üzerine davacının Solhan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/209 E. - 2013/120 K. sayılı dosyasında il özel idaresine karşı dava açtığı, taşınmazın yüzölçümünün azalmış olması nedeni ile 1000 m² farkın adına tescilini talep ettiği, mahkemece davacının ileri sürdüğü hata ya da eksikliğin davalıdan kaynaklanmadığı, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 09/09/2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 30/10/2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Ne var ki; mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen raporlarda dava konusu taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalamanın nereden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmemiştir.


02/06/2014 tarihli fen bilirkişi raporunda davacının işgalinde olan ve dava konusu 101 ada 145 parselin güneyinde bulunan 308 m² kısmın komşu 144 parsel sınırları içerisinde olduğu, 69 m² kısmının ise yol olan alanda kaldığı belirtilmiş, taşınmazdaki yüzölçüm farklılığının neden kaynaklandığı hususunda açıklama yapılmamıştır.
Bunun üzerine mahkemece bilirkişilerden ek rapor alınmış, bilirkişiler ek raporlarında farklılığın nedenin açıklamamışlar, kadastro komisyonunca taşınmazla ilgili yüzölçüm farklılığının sınır değişikliğinden değil yüzölçüm hesaplamasından kaynaklandığı sonucuna varıldığının belirtildiğini yazmakla yetinmişlerdir.
Dairenin 30/05/2016 tarihli iade kararı ile dava konusu taşınmazın uygulama kadastrosundan önceki paftası ile sonraki paftasının çakıştırılmak ve farlılığın nedeninin açıklandığı ek rapor alınması istenmiş, aynı bilirkişilerce 22/07/2017 tarihli rapor düzenlenmiş ,rapor ekinde eski ve yeni pafta bilgisayar ortamında çakıştırılmadan, eski pafta üzerine elle yeni paftaki sınır çizilmiş, yüzölçüm farklılığının hesaplama yönteminden kaynaklandığı belirtilmiştir.


Dolayısı ile uygulama kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bi değişiklik olup olmadığı,taşınmazın yüzölçümündeki azalamanın çap değişikliğinden mi yoksa gerçekten hesap hatasından mı kaynaklandığı açıklığa kavuşmamıştır. 


4721 sayılı TMK'nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ''Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur'' hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK'nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak 4721 sayılı Tük Medenî Kanunun 1007. maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır. 


Genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan çekişmeli taşınmazın, sonradan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama ile yüzölçümü azalmış ise de, azalmanın nereden kaynaklandığı, komşu parsellere bir kayma olup olmadığı, varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek tapu iptali istenebileceği, davacı bu şekilde zararını karşılayabilecekse Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı hususları düşünülmeden karar verilmiştir. 


Bu durumda, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın hangi işlem sebebiyle oluştuğunun tespit edilmesi, uygulama kadastrosu sırasında dava konusu taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, bunun belirlenebilmesi için eski ve yeni paftanın ölçekleri eşitlenmek sureti ile bilgisayar ortamında çakıştırma yapılarak herbir paftadaki sınırın farklı renkli kalemlerle gösterilmek sureti ile bilirkişilerce rapor düzenlenmesi, taşınmazın çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde davacının açacağı tapu iptal davası ile zararını karşılayabileceği, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmişse bu durumda davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu gözetilerek, zararın doğduğu tarih itibari ile taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal metodu, arazi olduğunun belirlenmesi halinde net gelir yöntemiyle uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarihteki gerçek değerinin hesaplattırılması, bu şekilde tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu yetersiz bilirkişi kurul raporuna dayalı verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. 


SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ve davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 04/05/2017 günü oybirliği ile karar verildi. 

10 Ocak 2018 Çarşamba
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.