T.C. Yargıtay 11.HUKUK DAİRESİ

Esas:2023-1669

Karar:2024-4009

Karar Tarihi:16.05.2024

 

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/850 Esas, 2022/1786 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2019/177 E., 2021/1013 K.


Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.


Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.


Bölge Adliye Mahkemesi kararı, duruşma istemli olarak davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 14.05.2024 günü hazır bulunan davacılar vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.


I. DAVA


1.Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinden küçük ...'un diğer müvekkillerinin müşterek çocuğu olduğunu, anne Şengül'ün gebelik takibinin en az 11 farklı tarihte kadın doğum uzmanı Dr. ... tarafından yapıldığını, sigortalı doktorun gebelik takibinde davacı anneyi down sendromunu tespit eden testler ve doğruluk oranları konusunda aydınlatmayarak küçük...'ın down sendromlu olarak doğmasına sebebiyet verdiğini, oysa down sendromunun gebelikte tespiti mümkün olan, tespiti halinde de gebeliğin sonlandırılmasına izin verilen bir özür olduğunu, Yargıtayın, bilgilendirme yapmayarak gebeliğin sonlandırılması imkanının elden alınması halinde doktorun kusurlu ve sorumlu olduğunu kabul ettiğini, müvekkillerinin bu hususta hiçbir şekilde bilgilendirilmediğini, aydınlatılmış onamlarının alınmadığını, bu nedenle gebelik takibinin hukuka aykırı olduğunu, down sendromunun, hayat boyu devam eden, kişiyi sürekli başkasının yardımına muhtaç bırakan bir işgöremezlik hali olup öncelikle müvekkili küçük ...'un bu işgöremezlik hali nedeniyle maddi zarara uğradığını ve dahi bizzat bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını, diğer davacıların da hayat boyu çocuğunu down sendromlu olarak görerek acı çekmeye devam edeceğini, davalı ... şirketinin, Dr. ...'nın 2018 başlangıç, 17.08.2019 bitiş tarihli tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesini tanzim ederek tarifede belirlenen teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiğini, davalı ... şirketinin sorumluluğunun geriye dönük 10 yıllık süreyi de kapsadığını, zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olduğunu iddia ederek müvekkili ... için 15.000,00 TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil maddi) tazminat, 20.000,00 TL manevi tazminat, müvekkili anne ... için 10.000,00 TL manevi tazminat, müvekkili baba ... için 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.


2.Davacılar vekili 06.09.2021 tarihli dilekçesiyle maddi tazminat istemini artırarak 760.000,00 TL'ye çıkarmıştır.


II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; hekim ...'nın müvekkili tarafından 17.08.2018-2019 vadeli poliçe ile sigortalandığını, davacının gebelik takibinde sigortalı tarafından takip edildiği dönemdeki tüm test ve tetkiklerin eksiksiz yapıldığını, mevcut tıbbi yöntemlerle down sendromunun %100 tespitinin mümkün olmadığını, eğer test ve tetkiklerde düşük risk çıktı ise bu durumda da hekime kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, testlerin tespit oranları değişkenlik gösterdiği gibi her doğum öncesi anomalinin doğumu sonlandırma endikasyonu da bulunmadığını, hastanın ikili tarama testi gibi yöntemlerle yüksek risk grubunda bulunmadığı durumlarda, amniyosentez, kordosentez ve CVS gibi invazif işlemlerin yapılmasının tıbbi açıdan mümkün olmadığını, ayrıca davacı küçüğün doğum tarihi dikkate alındığında, davacının sigortalı hekime gebeliğin çok ileri döneminde geldiğini, bahsi geçen haftaların, down sendromunun teşhisi için kritik önem arzeden 2'li ve 3'lü tarama testlerinin yapılabildiği dönem içinde olmadığını, üstelik ileri gebelik haftasında gebeliğin tahliyesi imkanının da ortadan kalktığını, hastada amniyosentez veya kordosentez endikasyonu yok ise hekimin down sendromunu teşhis etmesinin tıbben mümkün olmadığını, hastanenin ve hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbi standartın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standardın uygulandığı yerde, hekimin müdahalesi tıp biliminin gereklerine de uygun ise hekimin kusur veya sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, davacıların tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu, dava konusu olayda davalı hekimin herhangi bir kusuru bulunmadığı gibi iddia edilen zarar ve gerçekleştirilen tedavi arasında illiyet bağı da bulunmadığını, ilgili mevzuat ve tıbbi standarda uygun olarak gerçekleştirilen teşhis ve tedavi işlemlerinin, hukuka aykırı eylem niteliği de taşımadığını savunarak davanın öncelikle zaman aşımı nedeniyle olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.




III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacılardan ...'a hamileliği döneminde davacı annenin hekim ... tarafından gebelik takibinin yapıldığı, gebelikte tam sonuç vermeyen ve veren testlerle ilgili hastanın tam ve doğru olarak bilgilendiğine dair davalı tarafça herhangi bir delil ibraz edilemediği, bu haliyle davacı anne ve babanın gebeliği sona erdirme haklarının ellerinden alınmış sayılacağı ve doğumdan sonra tespit edilen down sendromu ile ilgili olabilecek maddi ve manevi kayıplardan doktorun sigortacısı olan davalı şirketin sorumluluğunun doğacağı, burada gerçek anlamda meslek ve sanatta acemilik ve kurallara uymamak sebebiyle oluşan kusur durumundan çok aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sebebiyle sorumluluk hususunun değerlendirilmesi gerektiği, zira davacılar tarafından sigortalı doktorun aydınlatma yükümlülüğü dışında herhangi bir hekim hatasına dayanılmayarak aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sebebiyle sorumlu olduğunun iddia edildiği, bu durumda ispat yükü davalı tarafta olup davalı tarafın bu konuda aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğine dair somut ve inandırıcı delil sunmadığı, oluşan maddi ve manevi zararlardan davalının sorumlu olacağı, bilirkişilerden alınan raporların denetime ve hükme elverişli oldukları, davacıların poliçe limitinin üzerinde hesaplanan tazminat talepleriyle ilgili poliçe teminat kapsamıyla sınırlı olarak tazminine karar verilmesi yönünden verdikleri talep artırım dilekçesi de yerinde görülerek davacı küçük için 760.000,00 TL iş göremezlik ve bakıcı ücretine ilişkin maddi tazminat taleplerinin kabulüne, davacı ...'ın down sendromlu olarak doğduğu ve maluliyetinin %100 olduğu, davacının yaşı ve maluliyet oranı göz önüne alındığında bakıcı ihtiyacı bulunduğu ve bu duruma bağlı olarak diğer davacılar anne ve babanın, özürlü çocukları ile bir ömür boyu birlikte zorluklara katlanmak zorunda kalacakları, manevi yönden sürekliliği bulunan ağır bir travmaya maruz kaldıkları, davalının ise dava dışı sigortalının mesleğiyle ilgili oluşan maddi ve manevi zararların sorumluluğunu sigorta poliçesindeki şartlar dahilinde teminatla sınırlı olarak yüklendiği, davacılar için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde paranın alım gücü de nazara alınarak manevi tazminat yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.


IV. İSTİNAF


A. İstinaf Yoluna Başvuranlar


İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ve ihbar olunan ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.


B. İstinaf Sebepleri
1.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece kusur konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, yalnızca maluliyet raporu alınarak kusura ilişkin olarak ise avukat bilirkişiden rapor alındığını, oysa olayın uzmanlık gerektiren tıbbi uygulamaya ilişkin olması nedeniyle özellikle perinatoloji ve tıbbi genetik gibi alanlarında uzman bilirkişilerden rapor alınması gerektiğini, tıp uzmanlığı olmayan bilirkişilerce hazırlanan raporun hükme esas alındığını, davacıların yeterli bilgilendirme yapılmadığını ileri sürdüklerini, taraflarınca ise bilgilendirme içeriğinin somut durum ve endikasyonlara göre belirleneceğinin ifade edildiğini, bilirkişi raporunun bu yöndeki tespitlerinin hatalı olduğunu, somut olayda hastaya tıbbi bir müdahale yapılmadığını, tartışma konusunun hastanın amniyosenteze yönlendirilmesi gerekip gerekmediği olduğunu, ancak bu hususların Mahkemece hiç değerlendirilmediğini, hastada amniyosentez bilgilendirmesinden söz edilebilmesi için öncelikle hastanın risk durumunun bu işlemi gerekli kılmasının gerektiğini, özellikle hastanın hangi haftalarda hekim tarafından görüldüğü, yapılan işlemlerin tıbbi standartlara uygunluğu ve down sendromunun gebelik takibinde ortaya çıkmamış olması halinde hekimin kusurunun bulunup bulunmadığının tespitinin teknik bilgi gerektirdiğini, bu nedenle perinatoloji alanında uzman bilirkişilerce kusur incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, müvekkilinin sorumluluk sigortacısı olması nedeniyle sorumluluğunun sigortalı hekimin kusuruna bağlı olduğunu, bu nedenle kusursuz sorumluluğunun söz konusu olmadığını, somut olayda sigortalı hekime izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığını, tarama testleri düşük risk gelen bir hastaya amniyosentez veya kordosentez önerilemeyeceğini, Mahkemece hekimin eylemleriyle maluliyet arasında illiyet bağı olup olmadığının incelenmediğini, hekimin hiçbir eyleminin down sendromuna yol açmasının mümkün olmadığını, davacıların tazminat talep tarihinde ve olay tarihinde hekimin hangi sigorta şirketince sigortalandığının tespiti gerektiğini, davacıların bilgilendirme yönünden iddialarının özellikle işlem sıralaması ve koşulu yönünden hatalı olduğunu, her hastaya yapılacak bilgilendirmenin somut tetkik sonuçlarına göre belirlenmesi gerektiğini, davacıda ileri tetkikler için endikasyon olmadığından davacının perinatoloji muayenesi olmadığını, avans faizine hükmedilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca Kanunda sigorta şirketine doğrudan dava hakkının düzenlenmemiş olması nedeniyle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini belirterek kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.


2.İhbar Olunan ... istinaf dilekçesinde özetle; davacının 16 haftalık gebe iken kendisine başvurduğunu, kendisine gelmeden önceki kromozom anomalisi olup olmadığını anlamaya yarayan tetkikleri görmek istediğini, ancak davacının bu tetkiklerin temiz çıktığını, tetkik yaptırmak istemediğini beyan ettiğini, hastanın isteği üzerine takibini yaparak doğumu gerçekleştirdiğini, hastanın bu testlerle ilgili şikayeti için kendisinden önceki kurum veya kişileri sorumlu tutması gerektiğini, bu nedenle karara itiraz ettiğini beyan etmiştir.


C. Gerekçe ve Sonuç


Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ihbar olunan sıfatıyla kanun yoluna başvuru hakkı bulunmadığından ihbar olunan ...'nın istinaf başvurusunun usulden reddine karar verildiği, davalı tarafından düzenlenmiş olan poliçe 17.08.2018/2019 dönemini kapsamakta olup genel şartlar gereği poliçe tarihinden önceki 10 yıllık dönemde meydana gelen rizikoları teminat altına aldığı, davalı tarafça rizikonun 30 günden fazla sigortasız kalınan dönemde meydana geldiğine dair bir delil de ibraz edilmediği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 1478 inci maddesi uyarınca zarar görenin doğrudan sigortacıya başvuru hakkı bulunduğu, davalı vekilinin husumete yönelik ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, davacı annenin gebelik döneminde 16. haftadan itibaren takibinin davalının sigortalısı olan hekim tarafından gerçekleştirildiği, hastane kayıtlarına göre davacı annenin 06.07.2017, 14.07.2017, 04.08.2017, 13.09.2017, 28.09.2017, 06.10.2017, 27.10.2017 tarihlerinde muayene edildiği, 31.10.2017 tarihinde ise sezeryan ile doğumun gerçekleştirildiği, takip sürecinde 14.07.2017 tarihinde AFP Mom testi yapıldığı, üçlü veya dörtlü test yapılmadığı, davacı çocuğa 09.02.2018 tarihli rapor ile down sendromu teşhisinin konulduğu, davalının sigortalısı tarafından davacıdan, AFP Mom testi dışında hastalığın teşhisine yönelik ileri düzeyde tetkikler istenilmediği gibi davacı annenin down sendromu konusunda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge (aydınlatma formu) de düzenlenmediği, bu durumda uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkiler, komplikasyonlar ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskler konusunda bilgilendirmenin, davalının sigortalısı olan ihbar olunan hekim tarafından davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapıldığının, davacı anneyi bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğinin geçerli delillerle ispatlanamadığı, davalının sigortalısı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediği, teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen sigortalı hekim, davacı çocuğun down sendromlu olarak doğmasından dolayı değil, bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışından dolayı sorumlu olduğu, davacı tarafça somut olayda davalının sigortalısı hekimin kusuruna dayanılmamış olup aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedenine dayanıldığı, bu nedenle Mahkemece kusur incelemesi yaptırılmaması bir eksiklik olarak görülmemiş olup hekimin sigortacısı olan davalı ... şirketinin poliçe kapsamında meydana geldiği anlaşılan zarardan sorumlu tutulmasında uyuşmazlık sigorta sözleşmesinden kaynaklandığından avans faizine hükmedilmesinin de yerinde olduğu, davacılar vekili tarafından sunulan istinafa cevap dilekçesinde geçici ödeme talebinde bulunulmuş ise de, somut olayda durum ve koşulların avans ödemesi yapılmasını gerektirdiği hususunda bir kanaate ulaşılamadığından davacılar vekilinin avans ödemesi isteminin reddine karar verildiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, ihbar olunan ...'nın istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiştir.


V. TEMYİZ


A. Temyiz Yoluna Başvuranlar


Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.


B. Temyiz Sebepleri


Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; talebin davacı küçüğün yaşam hakkını ihlal eder nitelikte olduğu belirterek ve istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itiraz sebeplerini tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.


C. Gerekçe


1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.


2. İlgili Hukuk
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 12 ve 17 nci maddeleri.


3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.


2.Davacı çocuk ... yönünden; Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin niteliği başlıklı 12 nci maddesi, \"Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir...\", Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı 17 nci maddesi, \"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir...\" düzenlemelerini içermektedir. Öte yandan 31.12.2008 tarihli, 5825 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin Giriş bölümünde (h) bendinde, İşbu Sözleşmeye Taraf Olan Devletlerin, \"...Bir kişinin engelli olduğu için ayrımcılığa maruz kalmasının her bireyin doğuştan sahip olduğu insanlık onuru ve değerinin de ihlal edilmesi anlamına geldiğini de kabul ederek,...\" aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya vardıkları belirtilmiş olup Yaşama Hakkı başlıklı 10 uncu maddesinde, Taraf Devletlerin her insanın yaşama hakkına sahip olduğunu yeniden onaylayarak engellilerin bu haktan etkin ve diğer bireylerle eşit koşullar altında yararlanmalarını sağlayacak gerekli tüm tedbirleri alacağı, Kişisel Bütünlüğün Korunması başlıklı 17 nci maddesinde, engelli her kişinin, beden ve ruh bütünlüğüne diğer bireylerle eşit bir şekilde saygı duyulması hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Anılan hükümler hep birlikte değerlendirildiğinde, somut uyuşmazlıkta down sendromlu doğan davacı çocuk bakımından açılan davada, "doktor, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirseydi, belki benim yaşam hakkım elimden alınacaktı, oysa şimdi alınmadı\" şeklinde yorumlanabilecek bir sebebe dayalı maddi ve manevi tazminat isteminde hukuki yarar bulunmamakta, istem özünde davacı çocuğun kişilik haklarını ihlal etmektedir. Maddi ya da manevi, neticede parasal bir değere tekabül eden bir menfaat, kişilik haklarını ihlal eder şekilde talep ve dava konusu edilemez. Sosyal devlet ilkesi çerçevesinde engelli bireylere tanınan tüm haklardan davacı çocuk ...'nun da yararlanacağı şüphesizdir. Açıklanan bu hususlar doğrultusunda davacı çocuk hakkında kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR


Açıklanan sebeplerle;


1. Davalı vekilinin bozma kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

3. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacılardan alınarak, davalı ... şirketine verilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davalıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

16.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

29 Eylül 2024 Pazar
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.