7. Hukuk Dairesi 2021/2652 E. , 2021/4101 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 23/06/2015 gününde verilen dilekçe ile önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12/09/2019 günlü temyiz edilmeden kesinleşen hükmün Adalet Bakanlığının 16/03/2021 gün ve 39152028- 153.01- 1420- 2019-E. 368/7391 sayılı yazısı ile HUMK'nun 427/6. maddesi gereğince kanun yararına bozulması istenilmiş olmakla, dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 165 ada 105 parselde bulunan taşınmazın hissedarı olduğunu, aynı taşınmazın hissedarlarından olan Gülistan Aktay ve Seher Pehlivan'ın hisselerini davalı Murat Durnalı'ya sattığını belirterek, önalım hakkına dayalı olarak davalı adına kayıtlı payın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı dava, konusu taşınmazda fiili taksim yapılmış olduğunu, dava konusu payı aile içi kavgaları önlemek için aldığını, yakın akrabaya yapılan satışlarda önalım hakkının kullanılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, devreden ile devralan davalının akraba olduğu kanuni ön alım hakkının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili 28.11.2019 tarihli dilekçesiyle kanun yararına temyiz talebinde bulunmuş, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü 16.03.2021 tarihli kanun yararına temyiz konulu yazılarında 4271 sayılı Türk Medeni Kanununun 732'nci maddesinde kanuni önalım hakkından söz edilebilmesi için payın üçüncü şahısa satılması gerektiği devreden ile devralan davalının akraba olduğundan ötürü önalım hakkının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, gerçek bir satışın konusu olan pay temliklerinde yasal önalım hakkı kullanılabileceğinden, mahkemece akrabalar arasındaki satış işleminin gerçek olup olmadığı, temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili amacı bulunup bulunmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun "Yasal Önalım Hakkı-Önalım Hakkı Sahibi" başlıklı 732. maddesinde "Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler" hükmü düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemede, önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla ve temel prensip mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olmakla birlikte, önalımda paydaşın temlik hakkı sınırlandırılmakta, ancak bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkının kullanılabileceği öngörülmüştür.
Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacaktır. Önalım hakkı payın satışındaki şartlar dahilinde kullanılması gerektiğinden, payı paradan başka bir karşılıkla iktisap edenlerden, aynı şartlar yerine getirilmek suretiyle temellük etmeye imkan bulunmamaktadır.
Pay satın alan tarafından, temlik işlemi satış olarak gösterilerek gerçekte hibe olduğu savunmasında bulunulması halinde, diğer bir anlatımla hibe ile temlikin amaçlandığının iddia edildiği hallerde, payı temlik alan davalı muvazaalı resmi işlemin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından muvazaa iddiasının dinlenmeyeceği açıktır.
Bunun yanında, paydaş payını karı ve kocaya, çocuklarına yahut akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile miras hukuku ile ilgili amaçların yada bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu durumlarda önalım hakkının kullanılmayacağı 27.03.1957 günlü ve 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında belirtilmiştir.
Anılan kararın gerekçesinde "Miras hukukuna müteallik kaidelere tevkifan veya sair mülahazalarla kendi evladına veya akrabasına satış yapması halinde de şufa cereyan edip etmeyeceği noktasının mülahaza olunmak icap eder. Bu gibi akrabaya satışta ortada satış akdinin bir unsuru olan bedel zikredilmiş olsa bile bunu mücerret bir satış olarak kabul etmeye imkan yoktur. Çünkü burada mümellikin maksadı malının bedelini almak değil, belki akrabalık münasebeti dolayısıyla onu tesahüp etmek ve yerine geçmektir" açıklamasına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere kararın hem bağlayıcı olan sonuç kısmında ve hem de açıklayıcı olan gerekçe kısmında özel bir hukuki statüyü ifade eden "Mirasçı" teriminin tek başına kullanılmasından özenle kaçınılmış ve daha geniş olan "Akraba" kavramına da yer verilmiştir. Bu halde, kararın sadece satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçı olan kişileri kapsamına aldığının kabulü mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında 20.03.1957 tarih 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı ve bunu her türlü delille ispat edemeyeceği kuralının istisnası olduğu görülmektedir. Anılan kararın uygulanabilmesi için öncelikle satışın, satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olması yeterlidir. Temlikin akrabalar arasında satış şeklinde yapılmış olması halinde ise bu kez İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı "Hibe veya miras hukukuyla ilgili amacı" nın bulunup bulunmadığı hususunun, diğer bir ifade ile akrabalar arasında yapılan her temlikte somut uyuşmazlığın niteliğine göre temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili amaçlarla yapılmış olup olmadığının yöntemince ispatı aranmalı ve ispatı halinde temlikle önalım hakkının kullanılmasının mümkün olamayacağı gözetilmelidir.
Somut olaya gelince, pay devralan davalı ...ile pay devreden dava dışı ... ve ...'ın amca çocukları olduğu dosya içerisindeki aile nüfus kayıt örneğinden anlaşılmıştır. Ancak davalı ile satıcının akraba olması tek başına 1957 tarih ve 12/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması için yeterli olmayıp bu savunmanın diğer delillerle de desteklenmesi gerekir. Mahkemece davalının savunması ve yukarıda belirlenen ilkeler doğrultusunda delillerin toplanması, öncelikle yapılan temlikin satış mı, bağış mı olduğunun belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 16.03.2021 tarihli kanun yararına temyiz başvurusunun kabulü ile, HMK'nın 363. maddesi gereğince hükmün, hukuki sonuçları kalkmamak koşulu ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı Yasanın 363/son. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere, Adalet Bakanlığı'na gönderilmesine, 21.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
20 Temmuz 2023 Perşembe