T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
2015/7100 E. , 2016/2940 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL MÜMKÜN OLMAZ İSE BEDELİNİN TAZMİNİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil mümkün olmaz ise bedelinin tazmini davası sonunda, yerel mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ile davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, sahte kimlikler ve sahte vekaletnameler kullanılmak suretiyle maliki olduğu 226 parsel sayılı taşınmazın 29.09.2006 tarihinde davalı ...'a, 1333 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise 20.09.2006 tarihinde davalı ...'a, ...'un da 19.10.2006 tarihinde davalı ...'ya satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapuların iptali ile adına tescile, mümkün olmadığı takdirde taşınmazların dava tarihindeki değerlerinin esas alınarak şimdilik 50.000.-TL'nin davalı ...den tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ıslahla dava değerini 73.295,43.-TL'ye yükseltmiştir.
Davalı ... vekili, ... Genel Müdürlüğü'nün ...a bağlı olup husumetin ...a yöneltilmesi gerektiğini, davacının öncelikle tapu iptal ve tescil davası açıp sonuç alamadığı takdirde Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi hükmü gereğince Devlete husumet yöneltebileceğini, kaldı ki bu madde yönünden de gerçek kişilerin kusurlarının bulunması sebebi ile illiyet bağının kesildiğini davalılar ..., ... ve ..., iyiniyetli alıcı olduklarını, sahtecilik olaylarını bilmediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Müdahil ..., davacıdan ... İcra Müdürlüğü'nün 2007/6053 Esas sayılı dosyası üzerinden alacaklı olduğunu ve alacağını tahsil edemediğini, davacı yanında davaya müdahilliğinin kabulü ile, davacının doğacak hak ve alacaklarının kendisine aidiyetine karar verilmesini istemiş, müdahale talebi kabul edilmiştir.
Mahkemece, davalı gerçek kişilerin sahtecilik ve sahte evrakla bilerek taşınmaz aktarımını gerçekleştirdikleri konusunda yeterli ve inandırıcı kanıt elde edilemediği, kötüniyetli hareket ettiklerine ve bilerek davacıyı zarara uğrattıklarına ilişkin bir kanıt olmadığı gerekçesi ile tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, ...'nin Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesindeki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu gerekçesi ile ... yönünden açılan tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait çekişmeye konu 226 parsel sayılı taşınmazın ... Noterliği'nin 25.08.2006 tarih ve ... yevmiye numaralı vekaletnamesi kullanılmak suretiyle vekil ... tarafından 20.09.2006 tarihinde 4 Bin TL bedelle davalı ...'a satış suretiyle devredildiği, ...'un da 19.10.2006 tarihinde davalı ...'ya aynı bedelle aktardığı, yine davacıya ait 226 parsel sayılı taşınmazı aynı vekilin 29.09.2006 tarihinde 3 Bin TL bedelle davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme neticesinde, davacı adına yapılan satışlarda kullanılan vekaletnamenin sahte olduğu tespit edilmiş olup, bu husus mahkemenin de kabulündedir.
Bilindiği üzere; kural olarak sahte vekaletname kullanılmak suretiyle yapılan satışlarda ilk ele (alıcıya) yapılan işlemin sicilin dayanağını teşkil eden belgenin sahte olması nedeniyle yolsuz tescil niteliğini taşıyacağı, ancak; ondan sonra edinenlerin iyiniyetli olduğunun belirlenmesi halinde ve bunun sonucu olarakta Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğu altında bulunacağı kuşkusuzdur.
O halde, ilk el konumundakilerin iyi veya kötü niyetli olmasının araştırılmasına gerek bulunmadığı gibi iyiniyetli olsalar bile sicilin illetini teşkil eden işlemlerin sahte olması nedeniyle edinimlerinin hukuken korunmasına olanak yoktur.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı" ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, davaya konu 1333 ada 1 parsel sayılı taşınmazı satın alan davalı ...'ın ediniminin dayanağını oluşturan belgenin sahte olması nedeniyle onun adına oluşturulan kaydın yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu açıktır. Uyuşmazlık, bu taşınmazda son kayıt maliki olan ve ikinci el konumunda olan ...'nın Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Taşınmazın, ... tarafından edinildiği 20.09.2006 tarihinden kısa bir süre sonra (29 gün sonra) davalı ...'e satılmış olması, mahallinde yapılan keşif neticesinde teknik bilirkişilerce anılan taşınmazın 19.10.2006 tarihinde değerinin 14.416.-TL olacağı belirlendiği halde davalı ...'in taşınmazı 4.000.-TL bedelle satın almış olması, diğer bir söyleyişle değerler arası aşırı fark bulunması, öte yandan her ne kadar davalı ... anılan taşınmazı ...'e 45.000.-TL bedelle sattığını iddia etmiş ve dinlenen davalı tanıkları da bu doğrultuda beyanda bulunmuş iseler de; ...'in iddia edilen bu bedeli ödediğini kanıtlayamadığı, kaldı ki; bu miktarın taşınmazın gerçek değeri ile de uyuşmadığı, bir taşınmazın gerçek değerinin iki katından daha fazla bir değerle satın alınmasının olağan yaşam koşullarına da uygun düşmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde; son kayıt maliki ...'nın iyiniyetli olduğundan, dolayısıyla Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağından bahsedilemez.
Hâl böyle olunca, davaya konu her iki taşınmaz yönünden tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Av. Musa ADIYAMAN
6 Mayıs 2018 Pazar