T.C.
SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 8. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/1260
KARAR NO : 2022/1879
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/05/2022
NUMARASI : 2022/1 Esas 2022/205 Karar
DAVACI :
VEKİLİ : Av. BATUHAN SEVERCAN
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 23/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/11/2022
Yukarıdaki esas ve karar numarası ayrıntılı olarak belirtilen İlk Derece Mahkeme kararının incelenmesi için istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya içeriğindeki tüm bilgi ve belgeler okunup, tetkik edilip heyetçe yapılan müzakerede, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 355 maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı incelenerek aynı kanunun 353 maddesi gereğince duruşma yapılmaksızın yapılan inceleme sonunda gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Osmaneli İcra Müdürülüğü'nün 2018/166 esas sayılı dosyasında alacaklı tarafından aleyhine icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibine müteakip olarak, müvekkili davacıya birinci ve ikinci haciz ihbarnameleri düzenlendiği ve bu ihbarnamelere süresinde itiraz edilemediğini, Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 esas sayılı takip dosyasının alacaklısı tarafından, üçüncü haciz ihbarnamesi düzenlendiğini, bahsi geçen üçüncü haciz ihbarnamesinin müvekkili davacıya 02.01.2020 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkili davacının 2018/166 esas sayılı dosya borçlusu ile birinci, ikinci ve üçüncü haciz ihbarnamelerinin tebliğ tarihlerinden itibaren hiçbir ticari ilişkisi bulunmadığını, hal böyle iken borçlu şirketin müvekkili davacıdan herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını, müvekkili davacının Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 esas sayılı dosya borçlusu bünyesinde sigortalı işçi olarak çalıştığını, bu haliyle; müvekkili davacının, borçlu şirket ile herhangi bir ticari ilişkisi bulunmadığını, haklı davalarının kabulü ile; Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 esas sayılı dosyasının borçlusu olan 'nin davacı müvekkilinden herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını ve bu sebeple müvekkili davacının davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitine, ücreti vekâlet ve yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DOSYADA TOPLANAN DELİLLER:
Osmaneli İcra Müdürülüğü'nün 2018/166 esas sayılı dosyası.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ;
Mahkemesince; davanın kabulü ile, Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 esas sayılı takip dosyasında davalıya davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; huzurdaki davada verilen karar gerekçesiz olup, karar gerekçesi olarak belirtilen gerekçenin sadece haciz ihbarnamelerine ilişkin usule yönelik kanun maddelerinin belirtilmesinden ibaret olduğunu, davacı yanın dava dilekçesindeki iddiaları ispatlayamadığını, karşı tarafın açmış olduğu davanın üçüncü şahısların 89/3 haciz ihbarnamesine karşı açılmış olan bir dava olduğu göz önüne alındığında huzurdaki davadaki itilafın icra dosyasındaki borçlunun borcu olup olmadığının belirlenmesi değil, davayı açan üçüncü şahıs olan 'ın icra dosyasındaki borçlu şirketin hissedarı olup olmamasından kaynaklandığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararları gereği davacının sermaye borcunu ödediğini bankaya açıklamalı olarak sermaye borcuna ilişkin yatırdığı paranın dekontuyla kanıtlamasının mümkün olduğunu, ancak dava dosyasına işbu zamana kadar davacı tarafından sermaye borcunun ödendiğine ilişkin herhangi bir dekont sunulmadığını, huzurdaki dava dosyasına sundukları dilekçede talep ettikleri üzere, ’ın ortağı olduğu dosyamız borçlusu şirketine ödemeyi taahhüt ettiği sermayenin tümünü 89/1 haciz ihbarnamesi yazı tarihinden önce ödeyip ödemediğine ilişkin banka dekontu sunması yönünde 2 haftalık kesin süre verilmesi" olacak iken mahkemece bu talepleri de göz ardı edildiğini, dava İİK’nun 89/3 maddesi uyarınca açılan menfi tespit davası olup, davacı birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmemekle davanın açılmasına kendisi sebebiyet verdiğinden taraflarının da Yargıtay 19.HD 13.09.2004, 745/864 ilamı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2017/3342 Esas, 2017/6658 Karar sayılı ilamı gereği huzurdaki davanın haklı olduğunu kabul anlamına gelmemekle birlikte bu dava konusunun kazanılmış olması halinde davası kabul edilen taraf lehine yargılama gideri ve vekâlet ücreti takdir edilmemesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, lehlerine vekalet ücreti takdirine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SEBEPLER:
Dava, İcra İflas Kanunu 89. maddesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davacıya Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 Esas sayılı dosyasından İİK 89/3 hükmü uyarınca haciz ihbarnamesi gönderildiği, ihbarnamenin davacıya 02.01.2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından 16/01/2021 tarihinde eldeki davanın açıldığı görülmüştür.
Osmaneli İcra Müdürlüğü'nün 2018/166 esas sayılı dosyasında, davalı alacaklı tarafından dava dışı borçlu aleyhine takip başlatmış olup, davacının şirket ortağı olduğunu bundan dolayı borçtan sorumlu olduğunu ileri sürdüğü görülmüştür.
Sermaye şirketlerinden biri olarak tanımlanan limited şirkete ilişkin hususlar, TTK’nın 573 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Limited şirket, TTK’nın 602. maddesi uyarınca işlem ve fiilleri neticesinde doğan borçlardan dolayı sadece malvarlığıyla sınırlı olarak sorumlu olup bu husus, sınırlı sorumluluk ilkesi olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanında limited şirket ortağı ise TTK’nın 573/2. maddesi gereği şirketin borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettiği esas sermaye payı oranında şirkete karşı sorumludur. Başka bir anlatımla ortağın, taahhüt ettiği sermayeyi koyma borcuyla sınırlı olan sorumluluğu şirkete karşı olup, şirket borçlarından dolayı alacaklılara karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. TTK’nın 573/2. maddesi uyarınca esas sözleşmede öngörülmesi şartıyla sermaye koyma borcu yanında limited şirket ortağı yönünden ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri de öngörülebilecek olup ek ödeme yükümlülüğüne dair şartlar aynı Kanun’un 603 ve devamındaki maddelerde, yan edim yükümlülüğüne dair şartlar ise 606 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Bu kapsamda limited şirket ortağı, ancak yukarıda anılan kanunî düzenlemelerde belirlenen şekil ve esaslar çerçevesinde, esas sözleşmede belirlenen ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ile sorumlu tutulabilecektir. Bu durum, ortakların şirkete karşı koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcuyla sınırlı olarak sorumlu olduklarına dair kuralın istisnasını teşkil eder. Limited şirket borçlarından şirket ortağının sorumsuzluğuna dair kuralın bir diğer istisnası ise; limited şirketin kamu borçlarına ilişkin olarak kaleme alınan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (6183 sayılı Kanun/AATUHK) 35. maddesidir. 6183 sayılı Kanun’un, kamu alacaklarının tahsilini güvence altına almak amacıyla ihdas edilen 35. maddesi; “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” hükmünü haiz olup buna göre limited şirket ortağı, şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu alacaklarından sermaye payı oranında sorumludur. Eş söyleyişle ortağın, limited şirketin AATUHK kapsamındaki kamu borçlarından, aynı Kanun’un yukarıdaki maddesinde sayılan şartlar dâhilinde ve şirketteki sermaye payı oranında sorumluluğu mevcut olup bu Kanun kapsamı dışındaki şirket borçlarından TTK’nın 573/2. maddesi gereği sorumluluğu bulunmamaktadır.
Somut olayda, takibin dava dışı davalıya olan borcundan kaynaklandığı, davacının TTK’nın 573 ve devamındaki maddeler uyarınca şirket borçlarından sorumluluğunun bulunduğuna dair dosyaya aksi delil sunulmadığı görülmekle davanın kabulü yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinde yargılama giderlerinden sorumluluğun ne şekilde olacağı düzenlenmiştir. Buna göre, kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilecek olup davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
İİK’nın 89/3 maddesi hükmünde düzenlenen menfi tespit davası bakımından yargılama giderlerinden sorumluluk konusunda yukarıda anılan HMK’nın 326. maddesinde öngörülen düzenlemeden farklı bir düzenleme öngörülmediği anlaşılmaktadır.
Üçüncü kişinin, birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine süresi içinde ya da usulüne uygun olarak itiraz etmemiş olması halinde, kendisine gönderilen üçüncü haciz ihbarnamesine karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde menfi tespit davası açma hakkı bulunmaktadır. Birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine itiraz etmemiş olması dolayısıyla kendisine üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilen üçüncü kişinin, İİK’nın 89/3 maddesi hükmü uyarınca açtığı menfi tespit davasının tamamen ya da kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda, sırf birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine süresi içinde ya da usulüne uygun olarak itiraz etmediği, kendisine üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesine ve dava açılmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle yargılama giderlerinden sorumlu olacağı yönünde bir kabul, HMK’nın 326. maddesine aykırı olduğu gibi İİK’nın 89/3 maddesi hükmünde açıkça tanınan dava hakkının kullanılmasına bir kısıtlama oluşturacaktır.
Böyle bir durumda yargılama giderlerinden sorumlu olmak istemeyen davalının, İİK’nın 89/3 maddesi uyarınca aleyhine açılan davada, ön inceleme duruşmasına kadar (ön inceleme duruşmasından önce) davayı tamamen ya da haklı olup olmadığını bildiği kısım yönünden kabul etmesi gerekir. Bu yönde bir kabulü olmadığı sürece davalı, davanın kabulü halinde yargılama giderlerinin tamamından, kısmen kabulü halinde ise haklılık durumuna belirlenen kısmından sorumlu olacaktır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/6640 Esas 2022/2409 Karar)
Buna göre, eldeki davada davalının yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasında usul ve yasaya uymayan bir yön bulunmadığından bu yöndeki istinafında da isabet bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle davalının yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK.nun 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Peşin yatırılan istinaf karar harcının mahsup ve yeterliliğine,
3-Dosyanın İstinaf Mahkemesine gönderilmesi amacıyla yapılan harç, posta masrafı ve tebligat giderlerinin istinaf kanun yoluna başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İnceleme duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK'nın 333. maddesi gereğince kalan gider avansının yatıran tarafa geri verilmesine,
6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğ edilmesine,
Dair, İİK 363/1, HMK 346 ve 352. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK'nın 362/1-a maddesi gereğince alacağın miktarı itibariyle KESİN olmak üzere tarihinde oy birliğiyle karar verildi. 23/11/2022
31 Mayıs 2023 Çarşamba