T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ       

2015/7426 E.  ,  2018/585 K.


"İçtihat Metni"

 

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-


Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. 


Davacı, dava dışı kardeş ...' yı başkaca taşınmazlarının temliki için vekil tayin ettiğini ancak ...'nın vekalet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu 220 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını diğer kardeşi olan ...'ya satış göstermek suretiyle devrettiğini, ...'nin de taşınmazı ...'nın oğlu davalı ...'ya yine satış suretiyle aktardığını, temliklerin vekalet görevi kötüye kullanılarak ve mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.


Davalı, bedelini ödemek suretiyle taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.


Mahkemece, temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olmadığı,hasta olan murisin, davalının kendisine bakması nedeniyle minnet duygusu ile taşınmazı temlik ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.


Dava dilekçesi içeriğinden, davada öncelikle vekalet görevinin kötüye kullanılması, ikinci aşamada muvazaa hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır. 


Çekişme konusu 5 sayılı parselin ... tarafından davalıya satış suretiyle devredildiği kayden sabittir.Ne var ki taşınmazın öncesine ait kayıtlar getirtilmemiş, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından bir araştırma yapılmamıştır.


Hemen belirtmek gerekir ki, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalar, yolsuz tescil nedeniyle açılan ayın istekli davalar olup, bu tür davalar herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabilir. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 147. (818 s. Borçlar Kanununun 126.) maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin vekâlet akdinden kaynaklanan ve vekil ile müvekkil arasındaki çekişmelerde (iç temsil ilişkilerinde) uygulama yeri bulacağı tartışmasızdır. Eldeki davada, ileri sürülen hukuki sebebe (dış temsil ilişkisi) dayalı isteklerde anılan yasa hükmünün uygulama yeri yoktur. Bu nitelikteki, davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tâbi olmadığı da kuşkusuzdur. 


Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.


6098 s. Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506/2. (818 s. Borçlar Kanunun 390/2.) maddesinde "vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür" hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. 


Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. 


Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Sözkonusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından Hâkim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.


Somut olaya gelince; mahkemece, vekâlet görevi kötüye kullanılarak taşınmazın temlik edildiği iddiası bakımından hükme elverişli araştırma, inceleme ve bir değerlendirme yapılmaksızın sonuca gidilmiştir.


Hâl böyle olunca 5 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının tüm tedavülleri, dayandığı belgeler ve resmi akit tablosu ile getirtilmesi, taşınmazın davacının mirasbırakanı Fatma'dan intikal edip etmediğinin, davacı payının vekâleten satılıp satılmadığının açıklığa kavuşturulması,gerçekten davacı payı vekil eliyle temlik edilmiş ise yukarıdaki ilkeler bakımından vekalet görevinin kötüye kullanılması yönünden inceleme yapılması,vekalet görevinin kötüye kullanıldığı saptanır ise davacının annesinden gelen pay var ise o pay oranında iptal tescil kararı verilmesi,vekalet görevi kötüye kullanılmamış ise ...'nin yaptığı temlik yönünden muris muvazaası iddiası üzerinde durulması gerekirken, değinilen hususları içermeyen biçimde yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.


Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.Başkan V.

 

 

30 Ağustos 2018 Perşembe
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.